avatar

İlaç Niyetine...
...sevgili günlük...

02/02/2017
Serap Eflanlı

Ağzından çıkan lafı kulaklarının duymadığı, söylediklerini işittiğimde, "nasıl bunları düşünüyor, yetmez bir de cümle haline getirebiliyorlar?" diye rahatsızlık duyduğum insanlar topluluğunun içinde, konuşmak boşuna bir çabadan başka bir şey değildi. Ben de, ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam ya da geçmişte olup bitenlerle ilgili ne düşünmüş ne hissetmişsem yazmaya başladım. 

Yazdıkça rahatladım. Rahatladıkça, yazmayı daha çok sevdim. Yazmanın konuşmaktan daha samimi, net bir durum olduğunu anladığımda, kendimi de tanımaya başladım. O güne kadar yaşadığım yıllara bakıldığında, geç kalmış bir tanışmaydı belki; ama hoştu...

****************************

Eskiden, ergenliğe geçerken genellikle genç kızların, "sevgili günlük"leri olurdu. Simli ipe takılı iki anahtarları, sert kapakları, çizgili sayfalarlarıyla, kilitli sırdaşlardı onlar. Odanın en akla gelmeyecek yerine saklanır, okul dönüşü, konulan yerde olduğunu görmek, hem heyecan verici, hem iç ferahlatıcı olurdu. Yeryüzünün en titiz annesine sahipseniz, "... yarın evin her yerini dipli, bucaklı temizleyeceğim, herkes kirlilerini çıkartsın, banyoya koysun..." dediği akşam, yüzündeki kızarıklığı ve içindeki telaşı, kimselere belli etmeden, sırdaşını gizlice çantana koyar, okula götürürdün. Dipli bucaklı temizlik tehlike demekti! Her teneffüs sonrası, çantanı kontrol ediyor olman, sınıfın en hınzır, en muzip kişisinin gözünden kaçmaz ve evdeki temizlik günleri, zaten var olan onca ergenlik dertlerine, bir yenisini daha eklerdi böylece... İçinde hep, sevgili sırdaşının bir gün okulda ya da evde ortalığa çıkarılacağı, yazdıklarının ulu orta okunacağı endişesi vardı. Ve bu endişe, bir gün mutlaka gerçek olurdu!..

O yıllarda, gün gelecek herkesin, tuvaletteki fotoğraflarını, en mahrem hikayelerini, ilişkileriyle ilgili her duygu ve düşüncesini açık açık yazabileceklerini bilemezdik; böyle bir şeyin olabilme ihtimalini bile düşünemezdik.

Şimdi o günlerdeyiz. Hemen herkesin gerçek ya da sahte isim ve fotoğraflarla bir sosyal medya hesabı var ve orada ne mahremiyet, ne utanma, ne de yakalanma endişesi duyuluyor. Herkes kendi meşrebince, umuma açık paylaşımlar yapıyor ve yazılan, paylaşılan ne olursa olsun, tek dert alınan "beğen"i sayısı oluyor. Baktın, yeteri kadar ilgi çekmiyor yaptığın hareket, siliveriyorsun, bitiyor...

****************************

Benim hiç günlüğüm olmadı, istemedim de; nedensiz... Oysa ne yazsam saklı kalırdı; yazdıklarımın bulunup, deşifre edileceği bir evde büyümedim. Şans mıdır? Bilemem. Her neyse... Ben, kimi sevgili kişilere uzun mektuplar yazıp, zarfına pul yapıştırıp, sarı posta kutusuna atmayı sevdim. Günler sonra ilgili adrese varması, postacı yolu gözlemek, nice zaman sonra adın yazılı zarfın gelmesi, bunu beklemek sabırla; heyecan vericiydi.

****************************

İkibuçuk yıl önce, bir laptop'a "sevgili günlük" muamelesi yapmaya başladım. Düzenli gitti bir süre, sonra durdu biraz. Öyle hızlı ve çok şey oluyordu ki hayatta; uçuşan kelimeleri yakalayıp, anlaşılabilir cümleler kurmam zorlaştı. İşin ehli olmayınca, derdin gücün, sadece içinle yazışarak konuşmak ve bunu da paylaşmak olunca, imtina eder oldum bazı hallerimi yazmaktan. 

Oysa yazmak, daha çok okumayı sağlıyor. Daha çok okumak, daha çok kelime öğrenmeyi, düşüncede, ifadede, davranışta değişimi getiriyor. Her şey bir yana, sırf akıl sağlığımı korumak için, serapeflanli.com'a devam etmem gerekiyor. Dünyanın kaotik hali, beni içine çekmesin; başım ellerimin arasında, mutsuz, umutsuz bir kadın olarak gitmeyeyim istiyorum, buralardan. İlaç niyetine yani...

Yorumlar Yorum Yap

Son Yazılar