avatar

Bağzı İnsan Halleri
... ve ırkçılık...

20/08/2014
Serap Eflanlı

Öylesine hızla çalındı ki kapı, herhalde O değil ama, peki O değilse kim? diye düşünerek gittim kapıyı açmaya.

Sen söylemeden ben diyeyim, yine alev alev, yel yepelek geldim sana di mi? Öyle ama. Bir süredir hayatım, hayattaki duruşum, canımın istediği, bildiğim, hayal ettiğim gibi, kavgasız ve sakin. Hayatla ilgili ortalama bir şeyleri bilmek, bilmediklerim için de "bilmiyorum" diyebilmek, bildiklerim dışında bir şeyler söyleyenleri, o an için anlamasam da sessizce dinlemek ve kaydetmek, en önemlisi kendimle ilgili pek çok şeyi bilmek, b..umla kavgayı bırakmak ve teslim olmak, çok kıymetli diyerek, kapının eğişinde devam etti sözlerine, ayakkabılarını çıkarırken, bazı insanların alın yazılarında, alın yazılarını değiştirmek vardır dedi, içeriye adımını atarken.

Sohbet odamıza girdik, O, çantasından ince sigarasını ve turuncu çakmağını çıkarttı, sigarasını yakıp, derin bir nefes çekti ve "bana, o güzelim Türk Kahve'sinden yapsan, yanına da bir kadeh konyak versen, ne güzel olur, dedi.

"Anlatacaklarını yazabilmek için, bugün seni her zamankinden daha çok dinlemeye ve anlamaya ihtiyacım var belli ki, kahveleri yapıp geliyorum" dedim. Anlatacaklarını, anlattığı gibi anlayıp yazabilecek miydim acaba? Endişemi hissetmiş miydi? bilmiyorum. Ama telaşımı mutfaktan gelen seslerle anladığından emindim. Geldiği an itibariyle kontrolüm sıfırdı ve bakalım kapı eşiğinde başlayan heyecanıyla, neler anlatacaktı ve ben neler yapacaktım?

Çok kızgındım geçen akşam, koşarak sana geleyim ve bu kızgınlığı, öfkemi kusayım, sonra da rahat rahat uyuyayım diye düşündüm. Tanıdık geldi bu halim; durdum, bıraktım aklımdakileri ve bedenimde bununla ilgili hareket eden her şeyi ve sakinleştim, sonra uyudum. Uykuda yenileniyorsun, değişiyorsun, temizleniyor ve netleşiyorsun. Bilinçaltım güzel ama, anlamlandıramadığım bir rüya gösterdi bana. Uyandım ve esas olarak anlatmak istediklerimin yine kendim olduğumu farkettim. Yılların geçişi kadar hızlı olmuyor sanki, insanın değişimi ve çağ değişse de insanlar pek çok konuda, artık genetik kodlanma mıdır ya da değil midir bilmiyorum, hayatın kendisiyle ilgili, ne dilin de ne de davranışların da pek değişim göstermiyor. Sadece içinde bulundukları zaman nedeniyle, sanki biraz daha fütursuz, biraz daha küstah, biraz daha merkezde ama aynı aymazlıkla devam ediyorlar hayatlarına.  

Açık açık söylüyorum, hâlâ nasıl yapamıyorsun? anlamıyorum deyince, "söylediklerini kişisel olarak algılamamaya çalışmaktan kafamı toparlayamıyorum, hata yapmayayım diye, hata yapar oluyorum, yoruluyorum" dedim. "Kişiselleştirmesen söylediklerimi, söylediğim gibi anlasan, dümdüz. Hem daha az hata yapacaksın, ayrıca hata yapsan bile, ortaya çıkarttığın işle beni ikna edebileceksin. Bil ki herkes ikna edilebilir" dedi, iş hayatımdaki en genç, en uzun, en canımın içi yönetici. Herkes gerçekten ikna edilebilir mi? bu gerekli mi? hâlâ düşünürüm.

Ama...

"Kişiselleştirme", sihirli kelimeydi. O, bana bunu nasıl söyler? Benimle, nasıl böyle konuşur? Bana, nasıl böyle davranır? Bana, onu mu demek istedi, yoksa bunu mu? Aslında beni yetersiz, işe yaramaz ya da nerden bileyim işletmenin kamburlarından biri olarak görüyor da, bu yüzden mi beni zorluyor? Basbayağı, bile isteye canımı acıtıyor? Tam, hoca bana taktı durumu aslında. Boş ama kocaman bir kafayla gittiğin evinde ya da nereyeyse, asla dönüp kendine, yaptıklarına ve yapmadıklarına, yapamadıklarına bakmadan, işe kabul edildiğin günün sevinçli telaşı çoktaaan geçmiş olarak, kendini bilmeden, karşındakini anlamadan, yaşadıklarının bir adım öncesini asla ve asla düşünmeden, varsa etrafında, çektiğin çileleri onaylayacak birileri dert yanarak; kimse yoksa eğer, çoğu zaman temelsiz, acemice projeler üreterek, kendine bir yol çizme hevesine düşersin. Öyledir ama, genç bedenlerin, beyinlerin hayatı algılayışı. Yazık ki durum, bu süreci kazanca dönüştürememiş, gençliğini de epey geçmiş insanlarda, daha ağır tezahür eder. Onlar da çoğu zaman "ne denli yaratıcı, düşünen, bilen, karşısına o haketmediği olay çıkmasaydı, o bilmem ne kadını ya da adamı gidip de patrona, onunla ilgili konuşmasaydı, zaten onda gözü vardı da o yüz vermediği için ayağını kaydırmıştı. Bugün kimbilir nerelerde olurdu ve zaten öylesine bildik tanıdık insanlar ona ön ayak olmak istemişlerdi ki ama, o talihsiz olay yok muydu, o şerrrefsiz kadın ya da adam yok muydu? diye, özellikle rakı masalarında ve muhtemel ısmarlanmış ortamlarda, ağlar durumda olurlar.

Gençlik hali, bilip anlayabildiğim, diğeriyse asla tahammül edemediğim insan halleridir. Ne demek istiyorum; ilkini dinler, "anlar", yaşamışlıklarımdan, kendimi test edişlerimden yola çıkarak, bir şeyler söyleme gereksinimi duyarım; işe yarar, yaramaz, bununla ilgilenmem. Bilirim ki, bazı şeyleri, kişinin kendi deneyimlemesi daha mûbahtır. Ama ikinci karakterlerle, isterim ki yollarımız hiç keşismesin, bu kadar net. Kendimle bile, bir vakitten sonra, bu ve benzeri hallerle yolum buluşmasın diye uğraşmış biri olarak, kimsenin samimiyetsiz ve hatta gerçek dışı hallerini anlamaya, sevip okşamaya gereksinim duymam. Biliyor musun? Bir süre sonra yapışır bu tip insanlar, kene gibi, sülük gibi üzerine ve senin henüz direncin gelişmemişse bu karakterlere karşı, derdini dert edersin kendine ve bir gün bakarsın ki, artık o dert senin olmuş. Haaaydi bakalım!

Kıymet verdiğim gençler, orta yaş aralığında olanlar, orta yaşlılar ve çocuklar var hayatımda. Aklıma, vicdanıma ve bazen ruhuma dokunmasına izin verdiklerime açıyorum kendimi. Onlar da bana, benim sunduğum samimiyet ve açık yüreklilikle geliyorsa, besliyoruz hep birlikte birbirimizi, gereksinimlerimiz, eksiklerimiz ve hatta açmazlarımız, zaaflarımızla.  "Çırılçıplak" hallerimizden utanmayacak, saklamayacak kadar.

Öyle ya da böyle anlarım insanın her halini. İnsanca'dır çünkü ama, gepegenç bir aklın, bugünün dünyasında, her ne olursa olsun, yüzyılın başlarındaki, belki de varoluşun başından beri gelen ama, bugün bırak söze dökmeyi ya da yazmayı, düşünmekten bile utanılması gereken bir durumu, "ben ırkçıyım" demesini hiç bir yerim anlamıyor, dedi.

Geldiği gibi yine ateş gibiydi sustuğunda ama, üzüntüsü, hayal kırıklığı da çok belliydi. Burada kalabilirsin dedim. Onlarla ve söyledikleriyle biraraya gelmeden önce, huzura gereksinimim var gerçekten. Konuşmaya başladığım yerle, bitirdiğim yer farklı gibi, ama değil, sen biraz düşünürsen anlarsın dedi ve camın yanında oturmakta olduğu kanepeye uzandı, rüzgârla salınan perdenin esintisiyle derin bir nefes aldı, sakince verdi ve uyudu. 

Her zaman gider ve ben bir dolu düşünce ve soruyla başbaşa kaldırdım. Şimdi O'nun bende kalıyor olması, düşünce ve hareket kaabiliyetimi de kısıtladı diye düşünürken, bir ferahlık çıktı içimden ve O'nlarda büyüyecek ve değişecek diye fısıldadım kulağına.

Yorumlar Yorum Yap

Son Yazılar