avatar

Hep El Yordamıyla...
korkuyom be yaaa!

15/09/2014
Serap Eflanlı

Ne diyeceksin, çok merak ediyorum. Eski bir dosttan, artık aklımda O'nu nerelere koymuşsam, şaşırdığım bir hikâye dinledim; hemen sana dedikodu yapmaya geldim dedi ve şen bir kahkaha atarak içeriye girdi.

Bakma güldüğüme, yaptığım yersiz espri sinirimi bozdu. Pek de gülünç bir hikâye değildi dinlediğim. Benim sustuğum, O'nun anlattığı özel bir "sohbet"i paylaşacağım seninle. Ama şöyle düşünüyorum, birine bir şey anlattıktan sonra, o artık senden çıkar ve dinleyenin bunu nasıl kullanacağına müdahale edemezsin, yazık ki. Etkilendiğim bu hikâyeyi ben de sana, anlatanın ağzından anlatmak istiyorum, diyerek başladı sözlerine. 

....................................

Kızımla aramda hiç bir zaman sorun olmaz, diye düşünüyordum, çünkü ben "anne-kız kirlenmesi" yaşamamıştım, dedi. Derin bir hüzün ve çaresizlik vardı sesinde ve bakışlarında. Bilmiyorum, bilemiyorum, anlayamıyorum, nasıl konuşsam, nasıl davransam olmuyor derken, kendini ağlamamak için kontrol ettiği aşikârdı. Epeydir tanıdığım bu insan, daha önce karşılaşmadığım bir haldeydi. Çoğunlukla neşeli, zaman zaman kırgın, kızgın, telaşlı, heyecanlı, bulutlu hallerini görmüştüm ama, bunu bilmiyordum.

Otuzbeşimdeydim O bana düştüğünde ve kalmasına karar verdiğimde, sağlıklı olmasının ötesinde, bir de kız olmasını dilemiştim. Öyle de oldu. O dünyaya geldikten bir buçuk, iki yıl sonra, bir hezeyan haliyle, doğduğum, 38 yıl boyunca yaşadığım, içinden deniz geçen şehri, bugün bildiğim ne varsa öğrendiğim,15 yıl çalıştığım işi, büyük bölümünü ve kendisini çok severek 8 yılı birlikte geçirdiğim eşimi bırakarak, minnak bir yavruyla, bu sahil kasabasına yerleşiverdim. Biliyorum ki, birden bire, hatta depresif bir kararmış gibi görünen bu davranışımın altında, tek başına varolma, bağımlı olmama ve çekindiğimden değil ama, artık gereksiz bulduğumdan, söylemekten imtina ettiğim nedenlerim vardı. Ben de, O'nun bu değişim sürecine uzaktan tanıklık etmiş ve kendi meşrebimce bir iki laf da etmiştim, o vakitler. Son derece anlamsız bulduğum "pişman mısın?" sorusunu sordum, bir gün kendime. Karşıma çıkan, pişmanlık değil, hayâl kırıklığıydı. Evet, kendimi hayâl kırıklığına uğratmıştım ve bununla nasıl başedileceğimi bilemedim uzun zaman. Önemli olan, "pişmanım", "özür dilerim", "hata ettim" gibi sözlerle günah çıkartmak değildi. Bunlar söylenebilir ve gerçekten öyleyse söylemelidir de insan ama, benim baş etmekte zorlandığım, gücümün, duruşumun yer ile yeksân olmasıydı.

Bu bölümün çok özel olduğunu düşünerek sana bile anlatmak istemiyorum ama, bugün saçma, anlamsız, yersiz, nerden bileyim, daha onlarca garip durumlarını yaşadım, verdiğim kararın. Kendini beğenmeme, hiçlik, değersizlik, yetersizlik ve tüm bunların doğal sonucu olarak ortaya çıkan, kendini sevmeme hali. Aslında neydi; ".. ben kendimi değerli, sevilecek biri yapardım, gerisini karşımdakine bırakırdım"; yok ya! o  iş öyle çalışmıyordu, sen gerçek değilsen. "Sonra en önemli kilidimin, "ben annemin kaderini yaşıyorum"da yattığını farkettiğim gecenin sabahına, "al kendini ve artık minnaklıktan çıkmış yavrunu, yürü git dedim"; yürüdüm gittim.

....................................

Bir gün ne oldu biliyor musun? O'nun 9.5 yaşına girişiyle birlikte, ben kontrol edemediğim bir duygu patlaması yaşadım. O zamana kadar, gayet rahat, kendime ve herkese; "... yavrular bir şeyler yapar, bizler de ona göre refleksler geliştirir, olan durumların üstesinden hep birlikte geliriz, çünkü biz de O'nlarla birlikte öğreniyoruz aslında; bla bla bla ..." diye konuşurken; bir sabah okul hazırlıkları sırasında ve O beni, zorlamanın doruğuna vardırmışken, kükreyerek evet gerçekten kükreyerek, "NEDİR BU ŞIMARIKLIK! BEN SENİN YAŞINDA, ANNESİZDİM!" dedim. Yavru, duyduğundan mı, kükreyişimden mi, yoksa o anki korkunç görüntümden mi bilmiyorum; düşündükçe hâlâ içimi acıtan haliyle "tamam annecim tamam, sakin ol, kızma, özür dilerim" dedi. Artık ağlamamı kontrol etmem mümkün değildi ve bu zavalılık da neydi böyle? Aklımın bir yanı, O da beni, benimle bu hayatı seçti, şartlar bu, derken; yüreğimin tamamı jiletleniyordu. Aman Tanrı'mdı, bu yaşananlar O'nda nasıl izler bırakacaktı? Allah beni kahretsin miydi? Analı-kızlı kirlenmeye sebep olan, birlikte yaşamaktan/yaşananlardan değil de, ananın anasıyla yaşayamadıkları mıydı yoksa? Durdu, nemlendi gözleri, dudakları titredi; ve zaman geçiyor; O büyüyor, akıllı, zeki, başarılı, adaletli, şefkâtli ve pek komik bir genç kız oluyor; ben yol alıyorum ve şimdi ne var biliyor musun? Ben, annemin öldüğü yaşa yaklaşıyorum, dedi.

Unuttuklarım, sana bile anlatmaktan çekindiklerim olabilir ama, yıllardır tanıdığım, hayata bakışını sevdiğim, düşüncelerini bazen saçma bulsam da, arkadaşımın sevdiğim şöyle bir cümlesi vardır hep kullandığı, "bir şeyin iyi olma ihtimali %1 bile olsa, ben orada durmayı tercih ederim". Zekasızlığından, bilmezliğinden, saflığından değildir bu, hep iyiye giden bir yol olduğunu bildiğindendir. Ama bu sefer minnaklıktan çıkan yavrusuna, hem tek başına kalıp, hemen her şeyle baş edebilme gücünü; hem de korkma, ben civardayım rahatlığını vermeye çalışıyor ve fakat korkuyor... Az şey mi? 

....................................

Off! Yoruldum; başkasının hikâyesini anlatmak zor işmiş. Acep yaşarken mi zor, anlatırken mi? Ben uyusam burada olur di mi? dedi ve uzanıverdi kanepeye.

Aylardır, O bana kendi hikâyelerini, güle eğlene, hüzünlene, nemlene anlattı. Ama bu "bir başkasının hikâyesi", anladım ki, O'nu başka yerlere götürdü, dinlerken ne kadar yoruldu bilemem ama, anlatırken çok yoruldu.

Aklında, ruhunda, yüreğinde her ne varsa durdurmuş, uçuşan tüllerin altındaki kanepede, yüzünde rahatlamaya çalışan bir ifadeyle bıraktım O'nu.

 

 

 

Yorumlar Yorum Yap

Son Yazılar