avatar

Onlara Rağmen..
......................

09/03/2015
Serap Eflanlı

Hep başkalarının hikâyeleridir anlatılanlar, dinlediklerimiz, okuduklarımız, izlediklerimiz. Kendi yaşamımızı bile, bazen başrolde, bazen yan rollerde, bazen de kameraya bakmadan, oradan geçen biri olarak kurgular, yaşar, anlatırız; biz değilizdir hiç bir zaman tam olarak.

Ama bu, köküne kadar benim hikâyem. Bugünkü benden, yorumlar katmadan, çırılçıplak anlatacağım sana olanları. Sen dinlediklerini belleğinde mi tutarsın? başkalarıyla mı paylaşır mısın? paylaşırken kendinden bir şeyler de katar mısın? bilemem. Bildiğim ve istediğim anlatmak...

Ben, teknik olarak pek bir şey bilmem. Bir şeyler yaşanır; ben o duruma göre tavır belirlerim. Yıllar içinde inandığım ya da karşı çıktığım konular değişir -ki bunu da çok normal bulurum bir insan olarak-.

Bir tek şeyi anlamakta zorlanırım, aslında anlamak da istemem. TECAVÜZ...

.......................................

Birinci Dönüm Noktası...
Küçücüklüğümde, yaşadığım çevredeki amcaların, sevdiğim köpeklerin büyümüş organlarını bana göstererek, "... bak, ben de seni görünce, böyle oluyorum..." demeleriyle başlayan süreç. Bir şekilde sürekli ellenmek ve karşı duramadığım için, utanmak. Sonrasında, hep gittiğim, meyvenin, hemen her türlüsünün olduğu bahçede, esmer, yanakları mora çalan kırmızılıkta bir adamla karşılaşmam ve canımın çok ama, çok acıması... Sonrasında kan, karakol, hastane, uzaklardan gelen bir takım sesler, şefkatsiz olduğunu anlayabildiğim gözlerin, anlamadığım soruları, utanç yüklü yanıtlarım ve yanımdaki yetişkinin, kulağına kimi fısıldamalarla verilen bir takım kağıtlar... Ertesi sabah, arkadaşlarımın, "sen artık 'kız' değilmişsin" diyerek, benden uzaklaşmaları ve benim günler ve gecelerce 'erkek' olmayı bekleyişim ve fakat olmayışım...

Zamanla unutulması olanların ama, hep arkamı kollayarak yürüdüğüm yıllar sonrasında;

İkinci Dönüm Noktası...
Bir dolu yakınlık ve bir evlilik sonrasında, artık "tek başına" varolma sürecine girişim. Bu, ayaklarım yerdeyse, aklım havada ya da tam tersi zamanlar. Ama, tanıdık bir yerde, sıcak, küçük, sevimli bir evde, çeşitli nedenlerle bıraktığım öğrenimime karşın, doğru düzgün bir işyerinde, bana sunulan her yeni bilgiyi kapmaya, anlamaya hazır bir halde çalışmam. -İyiyim yani.- Yıllardır görüşmediğim eski dostlarla biraraya gelebiliyor olmam yetmezmiş gibi, aileden kalan bir kaç insanın da, yeni hayatıma dahil olması zamanla; iyi hissedişim kendimi. Herkesin rahatlıkla kapısını çalabildiği biriyim, ne güzel.

Yağmurlu bir kış akşamı, "aile bireylerinden" biriyle, yemekli içkili bir sohbetteyiz evimde. Benim de tanıdığım ama O'nun çok yakını olan bir arkadaş ölmüş. Ben, reenkarnasyona inanıyorum o yıllarda ve bu minvâlde konuşuyorum, gece boyunca; oysa O'nun canı acıyor, tepkili. Yine de anılar, hüzün, kahkaha, sohbet; sonunda "... haydi iyi uykular" diyerek, odama gidişimi hatırlıyorum. Sabaha karşı O'nu, üstümde ve içimde buluyorum!!! Bağırıyorum, ağlıyorum, kovuyorum; kapımı defalarca kilitliyorum.

Anlamaya çalışıyorum bir süre; sonra yakınlarımdan birini çağırıyorum. Anlatıyorum olanları... Dinliyor sessizce ve "neden bu ev ve neden sen?" diye soruyor. Anlamıyorum bu soruyu ama, utanıyorum. Zaman içinde, o sabaha karşı vaktiyle ilgili konuştuğum bir dost, "O'na aileden biri demesen, işin daha kolay olur" diyor; iyi geliyor bu öneri. Bir başka ortak tanıdık "... ama, sen zaten benim hayatımdaki herkes için kötü şeyler söyledin, şimdi de bunu söylüyorsun..." diyor ve uzaklaşıyor benden.

Benim için kritik bu iki noktada, hâlen yaşayanlar ya da yaşamayanlar; sonunda benim onlarla değil, onlara rağmen varoluşum. Hiç bir zaman bana yaptıklarını anlamayacağım ama, en çok yaşattıkları utanç yüzünden onları bağışlamayacağım.

.......................................

Yorgun ama huzurluylu... Geçmişle bir kavgası daha bitmiş, sonuca ulaşmıştı...

 

Yorumlar Yorum Yap

Son Yazılar